9 Nisan 2014 Çarşamba

KÖLELİK- CANAN DİNÇ

KÖLELİK
Canan DİNÇ[1]
Giriş;
Sosyal tabakalaşma gerek nitelik gerek nicelik yönü artan ve değişen insan topluluklarında rastlanan bir gelişmedir. Sosyal tabakalaşma da çeşitli değişkenliklere göre değerlendirilmektedir. Genel olarak, sosyal tabakalaşmayı, otorite, saygınlık, statü ve güce göre nüfusun farklılaşmasının hiyerarşik olarak sıralanması şeklinde düşünebiliriz. (Erkal, 2011: 186).
Kölelik;
Kölelik, bir insanın başka birinin malı ve mülkü olması. Başka bir kişinin malı ve mülkü olan kişiye köle, memlûk veya kul; köle sahibine ise efendi veya mevla denir. Bazı durumlarda uşak ve hizmetçi de köle anlamına gelir. Kadın kölelere cariye denir.
Kölelik, bir takım insanların başka insanlar tarafından sahiplenildiği, eşitsizliğin uç bir biçimidir. Köle sahibinin yasal durumu farklı topluluklar arasında oldukça değişiktir. Diğer toplumlarda durumlarda uşaklarınınkine benzerken, bazı zamanlarda ise köleler neredeyse yasaların verdiği tüm haklardan yoksun bırakılmıştır. (Giddens, 2012: 341)
Kölelik insanların yerleşik hayata geçmesiyle ortaya çıkmıştır. Yerleşik hayatla birlikte toprakların ekilip biçilmesi, hayvanların güdülmesi açısından ihtiyaç duyulan iş gücünü temin etmek amacıyla geliştirilmiş bir sistemdir. Kölelerin varlığı ilk olarak Akdeniz Havzası toplumlarında dikkat çekmektedir. (İçli, 2009: 168)
Köle Olmanın Şartları ;
Çok eski tarihlerden beri savaşta esir düşenler, ağır suç işleyenler, borcunu ödeyemeyenler, korsanlar tarafından kaçırılanlar köle kabul edilir, köle pazarlarında satılırdı. Erkek kölelerin çocukları da köle olur. Cariyelerin efendilerinden oğulları Yahudi ve Arap toplumları gibi bazı toplumlarda köle kabul edilmemişlerdir. Ziraat ve ticaretle uğraşan bütün toplumlarda köleliğin çeşitli şekillerine rastlanmaktadır. Mezopotamya’da, eski Mısır’da Yunan’da, Roma’da, İslam öncesi İran, Orta Asya ve Anadolu’da yaşayan kavimlerde kölelik son derece doğal sosyal bir olgu olarak kabul edilirdi.
Kölelik kalıtımsal olarak babadan oğula geçmektedir. Köleler için toplumsal hareketlilik söz konusu değildir. Köle efendisinin azat ettiği durumlar çok nadirdir. Ancak böyle bir durumda köle için toplumsal hareketlilikten bahsedilebilir. (İçli, 2009: 168)
Kölelik katı şartlarla korunmuştur. Kölelerin seyehat etmeleri, beyazların saldırılarına karşı kendilerini korumaları ve boş zamanlarında eğlenmelerini yasaklanmıştır. Yaaların ihlal edilmesinin yaptırımı dövme ve ölüme kadar varabiliyordu. Kölelerin çocukları da köle olarak kalmaya devam ediyordu. Köleler sahibinin emri altında bir mülk , bir nesne olarak değerlendiriiyordu. (Bahar, 2008: 102)
Köleliğin Yasaklanması ;
İlk kanunlar İngiltere’de ve ABD’de 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, 1807 yılında çıkarılmış, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izlemişti. Avrupa'da İngiltere'den sonra köleliği ilk kaldıran Osmanlı İmparatorluğu'dur. Osmanlı'da kölelik, Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de bir fermanla yasaklanmıştır. 1926’da Milletler Cemiyeti bütün dünyada köleliği yasaklamış, daha sonra Birleşmiş Milletler de bu hükmü teyid etmiştir.
Batı Toplumunda Kölelik;
Ortaçağ Fransa’sında “Loi Salique Kanunu” yürürlüktedir. Bu kanun, özgür vatandaşlarla köleler arasına ciddi engeller koymuştur. Bir kere iki sınıf arasında evlilik kesinlikle mümkün değildir. Hür biri köle bir kadına aşık olup evlenirse, hem kendisi, hem de doğacak çocukları köle durumuna düşer. Kölelerin hiçbir hakkı yoktur. Durumları Arap cahiliyesine benzemektedir.Yine Fransa’da yürürlükte bulunan “Karalar Kanunu”, kölenin efendisine karşı en küçük bir saygısızlığı, yargısız infazla sonuçlanmakta, ne ceza vereceği tamamen efendinin vicdanına kalmaktadır. Bu yüzden Paris, gözleri oyulan, vücudunun en hassas noktaları dağlanan, burnu ve kulakları kesilen kölelerle doludur. Aynı dönemde İngiltere’de de bir “Karalar Kanunu” yürürlüktedir. Bizzat İngiltere Kraliçesi Elizabeth en büyük “köle tüccarı”ydı. Kendisine bağlı ticaret gemileri tek seferde 47 binden fazla köleyi Afrika’dan İngiltere’ye getirtmişti. Kaçmaya çalışan kölelerin ya ayakları kesilir, ya da ömür boyu pranga ile yaşamaya mahkum edilirdi.
“Sanayi Devrimi”nin önce İngiltere’de gerçekleşmesinin temel sebebi köle ticaretindeki üstünlüğüdür. Afrika’dan köle taşıyan gemi sayısı giderek de artmıştır. 1730’larda Liverpool Limanı’na kayıtlı 15 “köle gemisi” varken, bu sayı 1792’de 132’ye çıkmıştır. 1807’de köle ticaretini güya yasaklayan İngiltere, 20. Yüzyıla kadar bu işe devam etmiş, “Ekonomi ancak kölelerin sırtında gelişir” anlayışı içinde hareket ederek alttan alta köle ticaretini sürdürmüştür.Zaten yasaklanan “kölelik” değil, “köle ticareti”dir ve bir malın ticareti olmadan o “mal”ın sağlanması mümkün değildir. Amerika’ya da bakalım isterseniz… Aynı Batı kültürünün çocuğu olarak Amerika, 50 milyon civarında Kızılderili katletmek suretiyle tarihin belki de en büyük soykırım suçunu işlemiştir… “En iyi Kızılderili ölü Kızılderili’dir” inancı çerçevesinde 50 milyon Kızılderili’yi öldürüp arazide ve sanayide çalıştıracak işçi bulamaz olunca, Afrika’ya yöneldiler. Özel olarak bu iş için tasarlanmış gemilerle Afrika’dan Amerika’ya köle sevkiyatına başladılar.
Milyonlarca insanı vatanlarından koparıp köleleştirdiler. Kölelerin üst üste tıkıştırıldığı, kırbaçlandığı, aç ve susuz bırakıldığı ambarlar o kadar sağlıksızdı ki, sadece nakliyat esnasında hayatını kaybeden insan sayısının 20 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Ölenlere “köpek leşi” muamelesi yapılarak denize atılıyor, Amerika’ya ancak en sağlam ve sağlıklı olanlar ulaşabiliyordu. Bunların sayısı 10 ilâ 30 milyon arasında ifade ediliyor. Kesin sayıyı bilmek mümkün değil. Sylviane Diouf’un verdiği bilgiye göre, köleleştirilen “zenci”ler arasında 3-4 milyon kadar da Müslüman vardır.[2]
İslamda Kölelik;
İslamiyet'ten önce de Arap Yarımadası'nda yüzyıllardır mevcut olan kölelik sisteminin şekli İslamiyet'in varolması ile daha çok askeri ve dini bir boyut kazanmıştır. Kur'an kölelerin hak ve hukuku ile ilgili birçok hususu açıklığa kavuşturup kesin hükümlere bağlamıştır.

İslamiyet köleliği yasaklamamıştır. Bununla beraber köle edinmeyi zorlaştırmış ve kölelerin azad edilmesini teşvik etmiştir. Örneğin kazara bir müslümanı öldüren kimsenin müslüman bir köle azad etmesi emredilmiştir. Yalan yere yemin edenlere on yoksulu yedirip giydirmek veya bir köle azad etmek emredilmiştir. Buna gücü yetmeyenin ise 3 gün oruç tutması gereklidir. Ayrıca Muhammed bir hadisinde şöyle demiştir: "Kim kölesini döverse, onun cezası kölesini âzad etmekle yerine getirilir". Ayrıca Sahibinden çocuğu olan bir köle, sahibinin ölümü ile özgür duruma gelir. İslam'a göre bir Müslüman sınırsız sayıda cariyeye diğer bir deyişle kadın kölelere sahip olabilir ve Müslüman bir erkeğin bu cariyelerle ilişkileri helal sayılır. Cariyelere, hür kadınlara uygulanandan farklı hukuk uygulanmaktadır. Örneğin bir cariyenin fuhuş yapması halinde ceza olarak cariyeye, hür kadınlara uygulanan cezaların yarısı uygulanır.
İslam hukukuna göre bir köle veya cariye, efendisine belli bir özgürlük bedeli ödemek koşuluyla özgür kalabilir. Köle veya cariyenin efendisine ücret ödemesi ile özgür kalmasına mükatebe denir ve Kur'an-ı Kerim'de Nur suresinin 33. ayetinde bu husus kısmen detaylandırılmıştır.
İslam'la birlikte borç veya zaruret nedeniyle birini köleleştirmek ortadan kalkmış, kölelik edinme yöntemleri sadece savaşa indirgenmiştir.[3]
Osmanlıda Kölelik;
Osmanlı'da köleliğe kurucusu Osman Bey zamanında da rastlanmakla beraber, kölelik kurumu Orhan Bey zamanında yerleşmiştir. Osmanlı devletinde köle kaynakları genel olarak iki ana başlık altında toplanmaktaydı.Bunlardan birisi savaşlar diğeri de ticaret yoluyla ortaya çıkan kölelikti. Haremin ortaya çıkması ise Fatih Sultan Mehmet döneminde gerçekleşmiştir. Bunda artan fetihler ve genişleyen topraklar önemli bir rol oynamaktaydı. Bu tarihlerden sonra kölelik ve bununla birlikte köle ticareti Osmanlı devletinde yerini alıyor ve köle ticareti devletin de dolaylı olarak destek verdiği bir uygulama oluyordu.Ancak ilerleyen yıllarda kölelerin belirli bir çalışma süresi sonunda azat edilmesi, kölelerin evlenme haklarının sahiplerince karşılanması gibi düzenlemelerle, köle ticaretini kısıtlamaya ve kölelere yapılan kötü muameleleri önlemeye çalıştı. bu amaçlarla birçok ferman yayınladı. Osmanlı'da kölelik, Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de yayınlanan ferman bunların en önemlisidir ve bu fermanla köle ticareti resmi olarak kaldırılmıştır. Ancak uygulamanın önüne ancak imparatorluğun son yılarında geçilebilmiştir. Osmanlıdan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti de köleliğe ilişkin bütün uluslararası antlaşmaların altına imza atmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nde kölelik hiçbir zaman olmamıştır.
Sonuç;
Kölelik uzun yıllar boyunca dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde görülmüştür. Bazen ad değiştirmiştir bazen ise şekil ama hep varlığını ürdürmüştür. Hala günümüzde baı ülkelerde varlığını  devam ettirmektedir. Kölelikte genel kabul siyahi ırkın köle olmak için yaratıldığı kanısıdır. Siyahi ırka yıllarca bu ön kabulden dolayı eziyetler çektirilmiş her türlü sosyal haktan mahrum bırakılmıştır.köle ticareti oluşturulmuş sırf bu iş için insanlar evlerinden kaçırılıp köle pazarlarında satılmıştır. Kısacası kölelik bir insanlık ayıbından başka bir şey değildir.




















Kaynakça

Bahar, H. İ. (2008). Sosyoloji. Ankara: Karınca Yayınları.
Erkal, M. E. (2011). Sosyoloji . İstanbul: Der Yayınları.
Giddens, A. (2012). Sosyoloji. İstanbul: Kırmızı Yayınları.
İçli, G. (2009). Sosyolojiye Giriş. Ankara: Anı Yayıncılık.
http://www.habervaktim.com/yazar/58358/batida-kolelik-sistemi.html Erişim; 07.04.2014
http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6lelik Erişim ; 07.04.2014







[1] Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Lisans Öğrencisi, II. Sınıf Öğrencisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder