4 Nisan 2014 Cuma

EMİLE DURKHEİM - ŞEHRİBAN DİREN

                           EMİLE DURKHEİM VE SOSYAL PSİKOLOJİ
                                                                                                               Şehriban DİREN*

   GİRİŞ
19. yüzyıl sosyologlarının tipik olarak tek-anahtar kavramlarla sosyal davranışı, sosyal düzeni ve kişi-toplum uyuşumunu açıklamaya çalıştıklarını görüyoruz. Temel sorun şuydu;  kişisel farklılara ve çeşitli güdülenmelere rağmen insanlar nasıl oluyor da benzer davranışlarda bulunarak bir sosyal düzen kurabiliyorlar? 17. ve 18.yy da bu soruya toplum sözleşmesi kavramıyla cevap verildiğini görüyoruz 19.yy da ise sosyologların çalışmalarında  bu sorunun cevabı ‘toplumun bireyi şekillendirmesi’ şeklinde belirmiştir. Burada toplum ön plana çıkmaktadır. Bu savunuculardan biri Emile Durkheim’dır. Durkheim sosyal kuralların kişinin dışında olduğunu ve kişiyi zorlayıcı niteliğe sahip olduğunu ileri sürmüştür. Burada öne sürülen düşünce şudur: toplumsal normlar bireyleri hep aynı şekilde kısıtladığından ve aynı toplumsal normlar çok sayıda birey tarafından benimsendiğinden farklı bireyler arasında benzer davranışlar belirmekte ve dolayısıyla toplumsal düzen mümkün olabilmektedir. Toplumun ön plana çıktığı bu görüş grup zihni ya da grup ruhu kavaramı ile aşırı bir nitelik kazanmıştır. Durkheim buna din örneğini vermiştir.[1] Durkheim sosyolojiyi psikolojiden ayırmak için toplumsal olguların bireye dışsal ve zorlayıcı olduğunu ileri sürer. Bu inceleme sosyolojik yöntemin kuralları ve intihar  başlıklarıyla ele alınmaktadır.
  EMİLE DURKHEİM
Emile Durkheim (1858-1917), Almanya-Fransa sınırındaki Lorraine bölgesinden gelir. Babası bir Musevi hahamıydı, ancak Durkheim dini konularda agnostik (bilinemezci) bir görüşü benimsemiştir. Paris'te felsefe ve siyasal teori çalışmış. Bordeaux Üniversitesinde pedagoji ve sosyal bilim dersleri vermiş ve daha sonradan Sorbonne’da önce pedagoji ve sonra sosyoloji profesörü olmuştur. Yeni toplum bilimi olan sosyolojiyi yaymayı kendine görev edinmiştir. Siyasal davaları savunmuştur, mesela ünlü adli hatayı ve I.Dünya Savaşı boyunca Almanların savaşçı siyasetine karşı verilen mücadeleyi işleyen Alfred Dreyfus (1859-1935) gibi. En önemli eserleri arasında, Toplumda İş Bölümü (1893), Sosyolojik Yöntemin Kuralları (1895), İntihar (1897) ve Dini Hayatın İlkel Biçimleri (1912) yer alır.[2]

      Sosyolojik Yöntemin Kuralları[3]
Toplumsal olgular “şeyler” gibi ele alınmalıdır. Temel kuralı zihinsel olguları dışarıdan, yani“şeyler” gibi incelemek olan psikoloji kurulmuştur. Bilinç, toplumsal konuları tanıma konusunda kendi öz hayatını tanıma hususunda olduğundan daha yetkili olamaz. Söylenebilir ki toplumsal hayat tasavvurlardan meydana gelir, bireysel ya da kolektif tasavvurlar bilimsel biçimde ancak nesnel olarak incelenir. Toplumsal kurumlar bize önceki kuşaklardan kalır. Formasyonlarında payımız yoktur. Kendimizi yoklayarak nedenlerini bulamayız. Ortaya çıkışlarına yardım ettiğimiz durumlarda bile hareketimizi etkileyen gerçek nedenleri tam bilemeyiz. Toplum bireylerden meydana gelmiş olduğundan toplumsal hayatın dayanağı bireysel bilinçtir derler ancak elementlerin özellikleri ve etkileşimleri ile bileşiklerin özellikleri ve etkileşimleri farklıdır. Toplumların zihniyeti bireylerin zihniyeti değildir, kendine ait yasaları vardır. Toplumun koyduğu kurallar, seçtiği semboller bireysel psikoloji ile açıklanamaz. Kolektif tasavvur ile bireysel tasavvurun etkileşimi sosyal psikolojinin işidir.     Kolektif davranış ve düşünüş tarzları bireylerin dışında bir realiteye, zamanın her anında bireylerin ona uyum sağladıkları bir realiteye sahiptir. Birey onları biçimlenmiş olarak bulur. Olmalarını ya da olduklarından başka olmalarını sağlayamaz. Değişmesi için hiç değilse birkaç birey birleşmelidir. Örneğin hükümetler ve medya kolektif realiteyi değiştirebilecek güçte ve etkide yapılardır. (Toplumsal baskının özelliği oluşum tarzlarının katılığından değil, bazı tasavvurların kazandığı saygınlıktan kaynaklanır.) Kolektivite tarafından tesis edilen bütün inançlara ve bütün davranış tarzlarına KURUM adı verilebilir. İşte sosyoloji de onların ortaya çıkışının ve işleyişinin bilimidir. İnsanoğlu kolektif  kuvvetleri değişikliğe uğratmaya muktedir olmaksızın onlara ister istemez boyun eğmeye mahkûm olacağı sanısına kapılır. Bu nedenle kolektif kuvvetleri inkâr etme yolunu seçer. Eşya üzerindeki saltanat gerçek bir biçimde ancak onların kendine özgü bir yapılarının bulunduğunu kabul ettiği ve şeylerin ne olduğunu yine şeylerden öğrenmeye katlandığı andan itibaren kurulabileceğini göstermiştir.
     Toplumsal olguların incelenişine uygun metot nedir? Toplumsal olgu nedir? Bireylerin dışında var olan davranış, düşünüş ve duyuş tarzları mevcuttur. (Hukuk, din, gelenek, iş kuralları, para birimi, giyim tarzı) Bunlar bireye baskı yapar. Bunlara uygun davranıldığında bu baskı hissedilmez. Karşı koymaya çalışıldığında kendisini gösterir. Bu durumda ebeveynler çocuklarını içinde yaşadıkları toplumun kurumlarından baskı görmeyecek biçimde bir bakış, duyuş ve davranış tarzı benimsetmeye yönelik eğitim vermeye çabalar. (Yeme, içme, uyku biçim ve zamanları, gelenek, saygı, çalışkanlık) Böylelikle çocuk ileride baskı hissetmez hale gelecek şekilde yetişecektir. Toplumsal olgunun bireysel yansımadan farklı olduğunu ispat gerekir. İstatistik tekil ile bütün halleri birbirinden ayırmaya yarar. Fenomen toplumun bütünü ya da çoğunluğunu kapsarsa, genellik arz ederse kolektif olabilir. Ancak genel olduğundan kolektif değil, kolektif olduğundan geneldir. Bireylere kendisini empoze edecek kolektifliktedir. Bu durumda intihar yaş ve yoğunluklarının değerlendirilmesi en fazla genel olabilir, kolektif sayılamaz. İstatistiktir. Bir bireyin intihar etmesi bu bilgiler ışığında toplumsal bir olgu sayılamaz. Bu durumda da sosyolojinin konusu olmaz. İntiharın günah olması, ötenazinin yasak olması, toplu halde intihar olaylarının artması sosyolojinin konusu özellikleri taşısa da salt bireysel intihar gerekli özelliklerden yoksundur. Toplumsal olgu, bireyler üzerinde icra ettiği ya da icra etme yeteneğini taşıdığı dışsal zorlayıcı güçte kendini gösterir. Bireysel tezahürden bağımsız kendine özgü varlığı ve belirli bir toplum çerçevesinde genellik taşıyan sabit olan ya da olmayan her türlü yapma tarzıdır.           
    
Normal ile Patolojik Ayrımı.[4]                                                                                                                                      
Olması gerektiği gibi olanlar ile olmayanlar, Normal / Patolojik fenomen. Durkheim, özetle en genel formları arz eden olguları normal, diğerlerini patolojik kabul eder. Bu da toplumdan topluma ve toplum içinde zaman içinde değişiklik gösterir. Bir toplumda patolojik kabul edilen diğerinde normal olabilir diye bir öneri gerçekçi ya da en azından samimi değildir. Normal kabul edilebilir ancak hala patolojiktir. Malzeme aynıdır yine insandır. Kız doğan çocukların gömülmesi de, kadınların boynuna boynunu uzatacak halkalar takması da, kahvede saatlerce oturmak da, uyuşturucu ticareti yapmak da, diğer ülkeleri haksız yere işgal etmek de patolojiktir. Aynı şey aynı toplum içinde zaman aralığındaki normal farklılıkları için de geçerlidir. Kralın da başbakanın da ülke yönetiminde avanta sağlayacak kararlar vermesi ahlaksızlıktır ve patolojiktir. Halkın birbirine yabancılaşması insanların selamı sabahı kesmesi, güvensizlik hali ülkenin tarihinin herhangi bir noktasında patolojiktir. Doğanın gereği olan aile kurumunun temellerinin sarsılması her dönemde patolojiktir. Önemli olan bu kuralların belirlenmesidir. Bu kurallara uyan fenomenler normaldir. Her türün kendine özgü sağlığı olduğu gibi yaşa bağlı da sağlığının normalleri farklıdır diyen Durkheim, toplumların gelişim evresine göre de normallerin farklı olduğunu savunur.
1- Bir toplumsal olgu gelişimin belli bir evresinde ele alınmış belirli bir toplumsal tip için, eğer o, kendi evrimlerinin mütekabil evresinde ele alınmış olan bu türden toplumların ortalamasında kendisini gösteriyorsa, normaldir. Bu durumda örneğin töre cinayetleri normal sayılabilir.
2- Önceki metodun sonuçlarını, fenomenin genelliğinin, ele alınan toplumsal tip dâhilinde kolektif hayatın genel kondisyonlarına bağı bulunduğunu ortaya koyarak tahkik etmek mümkündür. Buna göre de töre cinayetleri normal sayılabilir çünkü aşiret sistemi ve ağalık mekanizmasının bir sonucudur. İçe kapalı, kendi kurallarını yaratmış olan kabile tipi bir yaşamayı sağlar. Güçler dengesinin bir ayağıdır ve adaleti kendilerinin temin etmesidir.   
3- Bu olgu bütünsel evrimini henüz tamamlamış olan bir toplumsal türe ilişkin olduğu zaman bu tahkik zorunludur. Devlet adamının görevi artık toplumları, kendisine çekici görünen bir ideale doğru şiddetle itmek değildir, devlet adamının rolü hekimin rolüdür. O, hastalıkların ortaya çıkmasını iyi bir hijyenle önler, kendilerini gösterdikleri takdirde ise, onları   iyileştirmeye çalışır.
       Toplumsal Tiplerin Saptanması.[5]
Toplumsal olgular ancak belirli bir toplumsal tipe oranla normal ya da patolojik olarak nitelendirilebildiğine göre her şeyden önce sosyolojinin bir dalı bu tipleri saptayıp sınıflandırmalıdır. Tarihçiler için tarih tekrarlanmaksızın birbirleriyle zincirlenen olayların sıralanması, filozoflar için bu olaylar insanın öz yapısında bulunan ve bütün tarihsel gelişime hükmeden genel yasaların illüstrasyonudur. Aslında olaylar genelde belli süreçlerin farklı zaman-mekân ve koşullarda farklılaşarak da olsa yinelenmesinden ibarettir. Tip bireylerin özetidir. Bilimin yasalar ortaya koymasının yasaların dile getirdiği tüm olgular gözden geçirmiş olmasından sonra mümkün olacağı hatalı olduğu gibi, tipleri saptamanın da ancak bu cinslerin kapsadığı bireyleri, kendi bütünlükleri içinde betimledikten sonra mümkün olduğu iddiası da hatalıdır. Toplumları birbirlerine eklenmiş parçalar olarak ele alırsak, bileşkeleri oluşturanları temel olarak almak yardımcı olacaktır. Mevcut toplumların en basitini tanımamız halinde sınıflandırma için gereken bilgilere ulaşabiliriz. Ancak basit toplumu doğru tanımlamak gerekir. Basit toplumdan anlaşılması gereken, kendisinden daha basit başka toplumları içine almayan toplumdur. Toplumsal tipleri de buradan çıkarak araştırabiliriz.
     Toplumsal Olguların Açıklanması. [6]
Durkheim, sosyolojiyi psikolojiden farklı kılmak için, toplumsal olguların aktöre şsal ve zorlayıcı olduklarını ileri sürdü. Sosyoloji toplumsal olguları araştırırken,  psikolojik olgular üzerinde çalışabilirdi. Durkheim için, psikolojik olgular esasen kalıtsal olgulardır. Her ne kadar kesinlikle günümüzdeki psikolojiye uygun düşmese (ve hatta psikolojinin ilgi alanının en uygun ifadesi olmasa) bile, bu tespit Durkheim’in iki alan arasında açık bir ayrım yapmasını mümkün kılmıştır. Psikolojik olgular açıkça içsel (kalıtsal) iken, sosyolojik olgular dışsal ve zorlayıcıdır. Göreceğimiz gibi, bu farklılaştırma çabası Durkheim’in bizim ikna etmeye iteceği ölçüde açık değildir. Yine de Durkheim, toplumsal olguyu aktöre şsal ve zorlayıcı bir şey olarak tanımlayarak, (en azından kendi döneminde) sosyolojiyi felsefe ve psikolojiden ayırma yönünde mantık en iyi bir iş yapmış görünmektedir. Ancak, belirtilmesi gerekir ki, Durkheim bunu gerçekleştirmek için –özellikle sosyolojiyi toplumsal olguların araştırılmasıyla sınırlayarak– “uç” bir konum takınmıştır (...). Bu uç konumun, günümüzde en azından bazı sosyoloji branşlarıyla sınırlı olması gerekirdi. Biz toplumsal bir olgunun bir şey olduğunu ve ayrıca dışsal ve zorlayıcı olduğunu biliyoruz, ancak neler toplumsal olgudurlar? Gerçekte, Durkheim iki genel toplumsal olgu tipinden söz eder –maddî ve maddi olmayan (George Ritzer, Sociological Theory, McGraw-Hill, Third Edition, 1992, Çeviren: Ümit Tatlıcan)
Maddî toplumsal olgular, gerçek, maddî varlıklardan oluştukları için, ikisinden en açığıdırlar, ancak onlar Durkheim’in çalışması için daha az önemlidirler. Durkheim’in sözleriyle, “Toplumsal olgu kimi zaman,dış dünyaya ait bir unsur olduğu sürece, maddîleştirilir” (1897). Mimarî ve hukuk onun maddî toplumsal olgularla kast ettiği şeyin iki örneğini oluşturur. Biz bu bölümde diğer örnekler üzerinde duracağız. Durkheim’in çalışmasının büyükçe bir kısmını ve sosyolojisinin merkezini maddî-olmayan toplumsal olguların araştırılması oluşturur. Durkheim’in sözleriyle: “Her toplumsal bilinçdışsallaştırılmaz  ve maddîlik kazanmaz” (1897). Artık sosyologların normlar ve değerler olarak veya daha  genelde kültür olarak (...) adlandırdığı şeyler Durkheim’in maddî-olmayan toplumsal olgular  terimiyle anlatmak istediklerine denk düşer. Ancak bu görüş bir problem  yaratır: Normlar ve değerler gibi maddî-olmayan toplumsal olgular nasıl aktöre dışsal olabilirler? Onlar aktörlerin zihni dışında yer alabilirler mi? Aktörlerin zihinleri içindeyseler dışsal olmaktan ziyade içsel değiller midir? Bu problemi açıklamak için, ‘maddî toplumsal  olgular açıkça  dışsal ve zorlayıcı iken, bu özellikler maddî-olmayan olgularda o kadar açık seçik değildir’ diyerek, Durkheim’in tezinin yeniden tanımlanmasına gerek vardır. Bu olgular en azından bir ölçüde insanların zihinlerinde yer alırlar. Maddî-olmayan olguları kavramsallaştırmanın en iyi yolu, onların psikolojik olgulara dışsal ve zorlayıcı olduklarını düşünmektir. Bu sayede, hem psikolojik olguların hem de bazı toplumsal olguların bilinç içinde ve arasında yer aldığını görebiliriz. Durkheim bunu birkaç yerde açıklar. O, bir yerde, toplumsal olgulardan söz ederken: “Bireysel bilinçler, iç içe geçerek ve birbiriyle kaynaşarak gruplar oluşturup, istendiğinde psikolojik olan, ancak yeni bir tür psişik bireysellik oluşturan bir varlığın oluşumuna yol açarlar” ifadesini kullanır (Durkheim, 1895, italikler eklenmistir). Bir başka yerde “Bu, onların [yani, maddî-olmayan toplumsal olguların] belli bir biçimden sonra zihinsel olmadıkları anlamına gelmez, zira onların tümü düşünme veya davranış biçimlerini içerirler” (1895) der. Nitekim, en iyisi, maddî-olmayan toplumsal olguların, en azından  bir ölçüde zihinsel fenomenler olduklarının, ancak zihinsel sürecin bir başka yanı psikolojik olgular için dışsal ve zorlayıcı zihinsel fenomenler olduklarının düşünülmesidir. Bu Durkheim’in sosyoloji ve psikoloji arasındaki ayrımını bir ölçüde bulanıklaştırır, ancak onun daha gerçekçi ve sonuçta daha savunulabilir bir ayrım yapmasına yardımcı olur. Sosyoloji zihinsel fenomenlerle ilgilenir, ancak onlar genellikle psikolojidekilerden farklı bir düzene sahiplerdir. Durkheim, bu yüzden, sosyologların normlar ve değerlerle ilgilenirken, psikologların ilgi alanını insan içgüdüleri gibi şeylerin oluşturduğunu öne sürer. Toplumsal olgular, bu yüzden, Emile Durkheim’in sosyolojisinde temel bir rol oynar. Onun çalışmasından en önemli toplumsal olguları öz olarak ortaya çıkarmanın ve onun bu olgular arasındaki iliksiler hakkındaki düşüncelerini analiz etmenin pratik bir yolu, Durkheim’in onları toplumsal gerçeklik düzeyleri içinde sınıflandırma girişimleriyle ise başlamaktır. O, ise maddî toplumsal olgular düzeyinden baslar: ancak bunun nedeni, söz konusu düzeyin, kendisi için, en önemli düzey olması değil, aksine onun unsurlarının çoğu kez yaptığı teorileştirmede öncelik kazanmasıdır. Maddî olgular onun çalışmasının asıl merkezini oluşturan maddî olmayan toplumsal olguları etkilerler.
       İntihar Olgusu[7]
İntihar, kişisel bir eylem olduğu için açıklaması da psikolojik nedenlere dayanılarak yapılmaktaydı. Durkheim’a göre ise kişisel eylemlerden biri olan intihar, sosyolojik açıklamadan çok psikolojik bir açıklamaya uygun gibi görünse de aslında sosyolojik bir olgudur. Durkheim, intiharı özellikle toplumsal birlik problemi ile ilişkili bir toplumsal olgu olarak görür. Bu nedenle de onu toplumu bir arada tu- tan toplumsal bağlar ile ilişkili olarak ele alır. Bu bakımdan Durkheim’ın intihar olgusunu ele alışını birey ve toplum arasında uygun denge arayışı ve bu dengeyi bozabilecek tehditlerin belirlenmesi olarak düşünebiliriz. intihar olgusunu Durkheim’in diğer toplumsal olguları ele alışına benzer şekilde ele alırsak, bir toplumda belirli sayıdaki intihar oranını normal, belirli bir düzeyin üzerindeki intihar oranını ise patolojik olarak değerlendirebiliriz. Bu durumda çağdaş toplumda intihar oranlarının artmasını da patolojik olarak değerlendirebiliriz. Nitekim Durkheim de çağdaş toplumda intihar oranlarının artmasını patolojik olarak değerlendirmekte ya da intihar oranlarındaki artışın çağdaş toplumdaki bazı patolojik özellikleri ortaya koyduğunu vurgulamaktadır (Aron, 2006). Çağdaş toplumun; nüfus yoğunluğu, toplumsal farklılaşma, bireycilik, organik dayanışma ve benzeri özelliklere sahip olduğunu hatırlayalım. Durkheim’a göre, mekanik dayanışmanın egemen olduğu toplum bireyselliği boğarken, organik dayanışma koşullarında birey fikri toplumu tehdit etmeye başlamaktadır. Durkheim, bireyciliğin de belirli bir ölçüye kadar ‘doğal’ ve normal olduğunu kabul etmekte fakat onun patolojik biçimlerine karşı çıkmaktadır. Durkheim’e göre, intihar toplumsal dayanışmanın çok yüksek veya düşük olduğu yerlerde bağımlılık ve özerklik ilişkisindeki dengesizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ona göre, intihar toplumsal bağlara, bu bağların varlığı veya yokluğuna, güçlü ve zayıf olmasına göre değişmektedir. intihar olgusunu ampirik olarak araştıran Durkheim, kendi yöntemi çerçevesinde önce intiharın tanımını yapar. Ona göre “ölen kişi tarafından ölümle sonuçla- nacağı bilinerek yapılan olumlu  ya da olumsuz bir  hareketin doğrudan ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayına intihar denir”. Toplumsal bir olgu olarak intiharın nedenini istatistiksel olarak diğer toplumsal olgularda arar. Ancak bunu yapmadan önce, intiharı toplumsal olmayan nedenlerle açıklayan yaklaşımları eleştirel olarak analiz etmektedir. Akıl hastalığı, sarhoşluk, ırk, soyaçekim, iklimsel koşullar, taklit gibi toplumsal olmayan nedenlerle intihar arasında bir ilişki olup olmadığını sorgular. Örneğin, akıl hastalığı ile intihar arasındaki ilişkiye baktığında anlamlı bir ilişkiye rastlamamıştır. Akı hastaları arasında kadınların oranı erkeklere göre daha yüksek çıkmıştır. Oysa intihar edenler arasında erkeklerin oranı kadınlara göre daha yüksektir. Aynı şekilde akıl hastalığı diğer dinsel gruplara göre Yahudiler arasında daha yüksek çıkmıştır. Fakat intihar eğilimi Yahudiler arasında daha düşük çıkmaktadır. Durkheim’e göre bazı bireysel intiharlar taklit sonucu gerçekleşebilirken, genel olarak taklit intihar etme eğilimi üzerinde oldukça sınırlı bir etkiye sahiptir. Eğer taklit etkili bir faktör olsaydı ona göre, yüksek intihar oranına sahip bir ülkeye sınır komşusu olan diğer ülkede de intihar eğiliminin yüksek olması gerekirdi (Ritzer, 1992).Durkheim yaptığı araştırmalar sonucunda, farklı toplumsal grupların farklı intihar oranlarına sahip olduklarını ortaya çıkarır. Diğer bir deyişle, Katolikler ve Yahudilere göre Protestanlar arasında, evlilere göre bekâr erkekler arasında, köydekilere göre kentte yaşayanlar arasında daha sık intihar girişimine rastlanmaktadır. Sonuç, olarak farklı toplumsal koşullara sahip gruplar arasında intihar oranları farklılaşmaktadır. Bireylerin toplumla ilişkileri, toplumsal destek türü intihar eğilimini farklı biçimlerde etkilemektedir. Bütün bunlar intiharın toplumsal nedenlere bağlı bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Peki, Durkheim’e göre intihar ve intihar oranlarındaki farklılıkları hangi toplumsal olgular etkilemektedir? Durkheim’in tespit ettiği iki tür toplumsal olgu olduğunu hatırlayalım: Maddi ve maddi olmayan toplumsal olgular. Ona göre, maddi- toplumsal bir olgu olarak dinamik yoğunluk (nüfus artışı ve bireyler arasındaki etkileşim) intihar üzerinde önemli bir etkiye sahip değildir. Ancak maddi toplumsal olgular arasındaki farklılıklar maddi-olmayan toplumsal olgular üzerinde doğrudan bir etkide bulunmakta ve bu da intihar eğilimini doğrudan etkilemektedir. Durkheim’ın  kavramsal  çerçevesi  içinde  özellikle  kolektif bilinç, kolektif temsiller ve toplumsal eğilimler gibi maddi nitelikte olmayan toplumsal olgular, intihar üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler. Kolektif bilincin bir toplumun ortalama üyelerinin ortak inanç ve duyguları olduğunu hatırlayalım. Kolektif temsiller ise, kolektif bilincin özel durumlarını ifade etmektedir. Modern toplumda kolektif temsiller olarak aile, meslek, eğitim, devlet ve din gibi kurumların norm ve değerlerini düşünebiliriz. Kolektif bilinç daha kapsamlı iken kolektif temsiller bunun bir alt tabakasıdır. Toplumsal eğilimler de birey üzerinde etkiye sahip olan toplumsal olgulardır. Belirli bir formdan yoksun, net olmayan toplumsal eğilimlere “kalabalık içindeki tutkular, kızgınlıklar ve merhamet ile ilişkili hareketler” örnek olarak verilmektedir. Farklı ortaklıklar farklı kolektif bilince ve farklı kolektif temsillere sahiptirler. Bunlar intihar eğilimleri üzerinde farklılık yaratıcı toplumsal eğilimlere sahiptirler. Diğer bir deyişle, kolektif bilinçteki farklılıklar ya da değişimler toplumsal eğilimlerde farklı değişimlere neden olacaktır. Bunlar da intihar eğilimleri arasındaki farklılıklara ve değişimlere neden olacaktır. Durkheim’e göre, intiharın en önemli nedenlerinden biri kolektif bilincin modern toplumda bireyselleşme, farklılaşma ve heterojenleşme gibi nedenlerle zayışamasıdır. (Ritzer, 1992). Durkheim, bireylerin toplumla olan bütünleşme düzeylerindeki aşırılık ya da yetersizlik durumu ile toplumun bireylerin davranışlarını düzenleme düzeyindeki aşırılık ya da yetersizlik durumuna bağlı olarak ortaya çıkan belirli intihar tipleri belirler. Bu intihar tiplerinide
•  bencil,
• anomik,
 • özgeci,• kaderci olmak üzere dört gruba ayırır.(GİDDENS,2012:S.49)
Bencil ve anomik intihar tipleri: Durkheim, bencil ve anomik intihar tiplerini genel olarak modern endüstriyel toplumlarda güçlü bir bütünleşme ve güçlü düzenleyici normların olmaması ya da yetersiz olması, yani toplumsal bağların zayıf olması durumu ile ilişkilendirir. Buna göre, modern endüstriyel toplumlarda bireylerin toplumla yetersiz bütünleşmeleri bencil tipte intiharlara, toplumun bireylerin davranışlarını yeterince düzenleyememesi ise anomik tipte intiharlara yol açabilmektedir. Daha açık bir ifadeyle bencil intihar tipine bireyin genel olarak toplumla bütünleşemediği toplumlarda ve gruplarda rastlanmaktadır. Özellikle kol- lektif bilincin zayıfladığı modern endüstriyel toplumlarda bireylerin aile, din, siyasal grup ve benzeri ile olan bütünleşmeleri, yani kısacası toplumla olan bağları zayıflamaktadır. Özetle Durkheim’e göre bencil intihar tipi bireyin toplumdan soyutlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumdaki düzenleyici güçlerin bozulması ve toplumun ahlâkî yapısının birey üzerindeki gücünü kaybetmesi durumunda ise Durkheim’ın anomik dediği intihar tipi ortaya çıkabilmektedir. Anomik intihar oranları hem ekonomik durgunluk dönemlerinde hem de hızlı ekonomik büyüme ve refah dönemlerinde artmaktadır. Her iki durum da bir değişim sürecini anlatmaktadır. Bu süreçte, köksüzlük ve normsuzluk anomik eğilimlerin oluşmasına neden olarak intiharların oluşmasına neden olmaktadır. İşas etmiş bir girişimcinin intiharını, ekonomik durgunluk dönemine örnek olarak verebiliriz. Başarı elde etmiş birinin intiharı, ekonomik büyüme ve refah dönemine örnek olarak vermek mümkündür. Çünkü, bu kişi başarısının ardından geçmişini terk etmiş, yeni topluluklara girmiş, ailesinden uzaklaşarak yaşam tarzını değiştirmiş, karısını ve çocuklarını terk etmiş olabilir (Ritzer, 1992; Caff ve diğ., 2006; Aron, 2006). Özgeci ve kaderci intihar tipleri: Durkheim özgeci ve kaderci intihar tiplerini ise, esas olarak geleneksel toplumlardaki güçlü bütünleşme ve güçlü düzenleyici normlar ile yani, toplumsal bütünleşme ve toplumsal düzenlemelerdeki aşırılık ile ilişkilendirir. Buna göre, geleneksel toplumlarda bireylerin toplumla aşırı düzeyde bütünleşmeleri özgeci tipte intiharlara, toplumun bireylerin davranışlarını aşırı düzeyde düzenlemesi ise kaderci tipte intiharlara yol açabilmektedir. Daha açık bir ifade ile özgeci intihar, toplumsal bütünleşmenin fazla olduğu durumlarda görülmektedir. Kişilerin içinde bulundukları topluluk bağlarının güçlü olması güçlü bir grup kimliğinin yaratılmasına neden olabilir. Bu kimliğin güçlü olması gruba olan bağımlılığı artırır ve bireylerin bağlı oldukları gruptan daha az değerli oldukları konusunda bir inancın oluşmasını sağlar. Böyle durumlarda bireyler bağlı oldukları gruba olan saygı ve ortak değerlerin korunması adına kendilerini feda ederek hayatlarından vazgeçebilirler. Askerlerin rejimin onuru için intiharları, bir toplulukta liderin ölümü üzerine tüm aile üyelerinin kendilerini kurban etmesi ve intihar bombacılarının eylemleri, özgeci intihar türüne örnek olarak verilmektedir (Ritzer, 1992; Caff ve diğ., 2006; Aron, 2006). Kaderci intihar tipinde ise, bireyler grubun yoğun baskısı altında yaşarlar ve kaderleri karşısında kendilerini tamamen çaresiz hissederler. Durkheim bu intihar tipi üzerinde çok durmaz ve sadece bir notunda söz eder. Bu notunda kaderci intihar biçiminin ortaya çıkışını şöyle ifade etmektedir: Bir grup içindeki bireyler hayatlarını kontrol edebilmek için gruptan ayrılma dışında yapabilecekleri hiçbir şey olmadığı duygusunu hissedecek düzey- de kendilerini ciddi bir kısıtlama içinde bulurlar. Bu kısıtlılık durumu Durkheim’e göre kaderci tipte intiharlara yol açmaktadır. Bu bakımdan kaderci intihar bireyselliğin baskı altında tutulduğu toplumsal bağların güçlülüğünü yansıtmaktadır. Köleler arasında yaşanan intihar, kaderci intihar tipine örnek olarak verilmektedir. (Ritzer,1992; Caff ve diğ., 2006).
   
  Sonuç
Durkheim toplumu ele alırken onu psikolojiden ayrılan yönlerine değinerek değerlendirmiştir. Sosyolojiyi psikolojiden farklı kılmak için toplumsal olguların bireyler üzerindeki etkilerine değinmiştir. Toplumsal kuralların bireyin davranışı dışında gerçekleşip birey üzerinde zorlayıcı etki üzerinde gerçekleştiğini anlatmıştır. Toplumsal kurallar aynı olup bireyleri aynı şekilde etkilediğinden bireyler birbirlerine benzer ve toplumsal düzen sağlanmış olur. Durkheim sosyolojiyi psiklojiden farklı kılmak için sosyolojinin dışsal ve zorlayıcı olduğunu psikolojinin ise içsel olduğunu belirtmiştir. Sosyolojik yöntemin kurallarında toplumun birey üzerindeki etkisi ve bireye nasıl yön verdiğini göstermektedir. Toplumsal olguda toplumun koyduğu kurallar bireysel psikoloji ile açıklanmaz. Birey içinde yaşadığı topumluma uyum sağlarsa baskıyı hissetmez baş kaldırırsa üzerinde bir baskı olduğunu hisseder.tıpkı ebeveynlerin çocuklarına toplum içinde uyum sağlamaları için belli başlı kurallarla öğretmelri gibi.normal ve patolojik ayrımında topluma uygun davranış normal diğerleri patolojik kabul edilir. Toplum içinde bir diğer konu toplumsal tiplerin belirlenmesidir. Toplumsal tipleri tespit edebilmek için basit toplumlara bakmamız gerekmektedir intihar konusuna gelirsek Durkheim intiharı bencil, anomik ve kaderci diye üç şekilde ele alıyor. Bencil intihar türünde birey topluma tam uyum sağlayamadığında dolayı intihar ediyor yani belli gruplara tam olarak girememiştir. Toplum içindeki düzenin tam sağlanamamasından dolayı ortaya bir belirsizlik çıkıyor ve burada da anomik intihar tipini görüyoruz. Kaderci intihar tipinde de Durkheim’a göre toplum içindeki bireyler geleneklere aşırı biçimde bağlıdır ve bu yüzden belirlenen kurallara uymak amacıyla intihar etmektedirler. Buna örnek olarak hindistan da ölen kocanın ardından kadının intihar etmesini verebiliriz.

Anahtar Kelimeler: toplumsal olgu, intihar, sosyal psikoloji, psikoloji, anomik
KAYNAKÇA
COLE, Stephen Cole Sosyolojik Düşünme Yöntemi çev..Bekir Demirkol Vadi Yayınları

(1999) Ankara s.13-22

DURKHEİM, Emile DURKHEİM  Sosyolojik Yöntemin Kuralları Dost Baskı(2012) Ankara

GİDDENS,Anthony Gıddens Sosyoloji Kırmızı Yayınları Eylül 2012 s.(46-50)

KAĞITÇIBAŞI, Pr.Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı Sosyal Psikolojiye Giriş Günümüzde İnsan ve

İnsanları Evrim Yayınevi İstanbul (2010) s.29

RİTZER,George Ritzer;1992, Caff ve diğ., 2006; Aron, 2006). Sociological Theory, McGraw-Hill, Third Edition, 1992, Çeviren: Ümit Tatlıcan
TURNER,  Detaylı bilgi için bkz.  Jonathan H.Turner vd.Sosyolojik teorinin oluşumu Çev.Ümit Tatlıcan Sentez Yayıncılık(2010) Ankara  s.(353-388)






*Muş Alparslan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü  2. Sınıf
[1] Pr.Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı Sosyal Psikolojiye Giriş Günümüzde İnsan ve İnsanları Evrim Yayınevi İstanbul (2010) 
[2]Detaylı bilgi için bkz.  Jonathan H.Turner vd.Sosyolojik teorinin oluşumu  Çev.Ümit Tatlıcan Sentez Yayıncılık(2010) Ankara
[3] Emile DURKHEİM  Sosyolojik Yöntemin Kuralları Dost Baskı(2012) Ankara


[4]Emile DURKHEİM  Sosyolojik Yöntemin Kuralları Dost Baskı(2012) Ankara


[5] Emile DURKHEİM  Sosyolojik Yöntemin Kuralları Dost Baskı(2012) Ankara


[6] Emile DURKHEİM  Sosyolojik Yöntemin Kuralları Dost Baskı(2012) Ankara
[7] Stephen Cole Sosyolojik Düşünme Yöntemi çev..Bekir Demirkol Vadi Yayınları (1999) Ankara 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder