10 Nisan 2014 Perşembe

AUGUSTE COMTE’NİN SOSYAL PSİKOLOJİSİ - ZEYNEP ARGIN

                                                                       TC
MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ

FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
2. SINIF

SOSYAL PSİKOLOJİ DERSİ

AUGUSTE COMTE’NİN SOSYAL PSİKOLOJİSİ



ZEYNEP ARGIN
120411003



                                   AUGUSTE COMTE (1798-1859)                                                                     
           HAYATI:1798 de Fransa`nın kuzeyindeki Montpellier kentinde dünyaya geldi .Comte’un    doğumundan Paris`de bir öğrenci olarak kişiliğinin şekillendiği yıllara kadar olan dönem,devrim ve isyanlarla noktalanan toplumsal ve siyasal kargaşa dönemiydi.Fransa’da sürekli değişen politik manzaralar hızlı bir sanayileşme sürecine eşlik etmekteydi.İçinde bulunduğu koşullar onun hayatına ve kişiliğine etki etmekteydi.O dönemdeki inanç anlayışını yitiren Parisli öğrenciler ve aydınlar kuşağı ,yine de,inanç temelinde yeni,istikrarlı bir düzen kurma arzusunu bir ölçüde sürdürmekteydi.Çoğuna göre,bu yeni inanç bilim olabilir ve daha iyi bir toplum yaratmak için kullanılabilirdi.Ayrıca,dünyayı yeniden inşa etmek için bilimlerin –doğa bilimleri ve sosyal bilimlerin-birleştirilebileceği duygusu gelişmekteydi.Dinin yerini bilimsel yasaların mühendislik uygulamaları alacaktı. Comte özellikle Katolik inançlarını kaybettiği lise yıllarında kendini bu düşüncelere kaptırdı.
           Comte`un Claude- Henri de Saint-Simon’la başlangıçta sekreter, daha sonra arkadaş olarak ilişkisi 1817’de başladı.İkisi çok yakın çalışma arkadaşıydı ve Comte`un temel görüşleri bu dönemde şekillendi.Ancak Comte özellikle Saint Simon’u önde gelen bir düşünür ve reformcu kılan çalışmanın ardındaki entelektüel güç haline geldikten sonra  onun egemen konumundan rahatsız olmaya başladı.Ayrıca reformcu bir eylemden önce bir teorinin geliştirilmesi gerektiğini düşündüğü için, eylemci Sait –Simon`la ve Sait-Simoncularla sürekli çatışmaya başladı.Aradaki gerilimler,1824`te Comte `u bir şekilde onlardan koparacak noktaya ulaştı:ancak bu davranış Comte`un kariyerine zarar vermiştir.
         Ancak tahammül gücü zayıf ve zor kişiliği onu insanlardan uzaklaştırdı. Asıl büyük hedefi tüm bilimlerin tek bir şema altında birleştirilmesi önerisi bütün bilim dallarından uzmanların saldırısına uğradı: sonuçta, akademik ve çevrelerde zaten çoğu kez yaşandığı gibi. Akademik çevre dışından gösterişli ve tutkulu bir kişi olan Comte derhal bir alay ve eğlence konusu haline gelmiştir.
        Böylece, sosyolojinin isim babası, en  azından Fransa’da gelecek vaat eden bir parlaklıktan entelektüel yalnızlığa doğru ilerledi .Ancak Comte İngiltere de John Stuart Mill ve Herbert Spencer’ı bir ölçüde etkiledi.Ayrıca o,kuşkusuz ,daha sonraki Fransız düşünürleri kuşağını ,özellikle Emile Durkheim ı etkileyecektir.
        Comte, umutsuzca dinleyici arayışı içinde, işçilere  ve ilgi duyan ayaktakımı tabakasına  dersler vermeye başladı. Hayatının her döneminde bilimsel ,akademik ve entelektüel topluluğun saygısını kaybetti.Kendini ”İnsanlığın Büyük Rahibi” olarak gören Comte ,müritlerine  tebliğlerde bulunmaya başladı;Pozitif Felsefe Sistemi’nde kendi bilim anlayışını bu tebliğleri savunmasına temel olarak aldı-ironiktir ki,onu daha önce Saint-Simon’dan kopmaya yönelten bu tutumdu.O artık,entelektüel düzeyi kendisinden daha düşük olanlara dersler veren ve müritlerinin yarı-dinsel bir kült yaratmaya çalıştığı etkili biriydi.Ve böylece,sosyolojinin kurucusu,sosyolojinin ne olması gerektiği konusunda ilk açık ve önemli bir görüşün sahibi olan Comte kaçık bir budala olarak ölecekti.Muhtemelen,özellikle tüm akademisyenler ve bilim adamları tarafından reddedilmekten memnundu,ancak onun erken dönem sosyoloji anlayışının gücü ve etkisi kayboldu-bu görüşler sadece onun ölümünden sonra yeniden güç kazanacaktır.
                           AUGUSTE COMTE’UN POZİTİVİZMİ
            Yüzyıllarca bilim (bilimsel bilgi) sistematik gözlem ve deneye dayanan, tarafsız,  objektif, evrensel özelliği olan kısaca ‘pozitif’ bilgi olarak kabul edilmiştir.Pozitivizmin kökleri çok eskiye dayanmakla birlikte,özellikle 17.yy’dan itibaren bilim dünyasında etkili olmuştur.Auguste Comte’nin (1798-1857) kurucusu olduğu pozitivist anlayışa göre,insanın düzenli bir evrende yaşadığı,tabiatın bütün sırlarının gözlem ve deney yoluyla çözüleceği ve bilimsel gerçeklerin böylece ortaya çıkarılacağı düşünülüyordu.Bu anlayışta,bilimsel bilgi gerçeğin kopyasıdır ve bu gerçekler dış dünyada insandan bağımsız olarak bulunur.Bilim tarafından doğrulanması ya da yanlışlanması mümkün olmayan doğa olayları pozitif bilimlerin dışında,metafizik veya teolojinin kapsamı içinde düşünülmüştür.”Evren niçin vardır?İnsan niçin yaratılmıştır?”şeklindeki sorular bu gruba girer. Klasik bilim görüşü veya pozitivist anlayışta, gözlem ve deney dışı bilimin olmayacağı görüşü hakimdi. Yani   pozitivizm için “görünen şey gerçektir.”Tabiatın bütün sırları sayılarda gizlidir.
             Comte ‘a göre yaşanan çağ, bilim çağıdır. İnsanların   gelişimi, bilginin gelişimine bağlıdır. Comte ‘ a göre insanoğlu bu konuma uzun yıllar sonucunda gelmiştir. Comte, bu süreci üç hal yasası ile açıklar.
           (1)Teolojik Dönem: Dinsel düşüncenin öne çıktığı dönemdir. Evrenin değişmez yasalara göre değil, insan   gibi  canlı ve zeki varlıkların iradelerinin yönettiğine inanılan dönemdir. Bunun ilkel şekli fetişizm , ikinci evresi çok tanrıcılık , üçüncü evresi tek tanrıcılıktır ve bunlar ilk düşüncede üç basamaktır , yavaş  yavaş gelişmiştir.
          1.basamakta insan, çevresindeki eşyayı tıpkı kendisi gibi canlı , akıllı olarak düşünür ve görür(Putçuluk:Fetişizm).
         2.basamakta insan düşüncesi, çevresindeki olayların görünmez varlıklarca yönetildiği inancına yöneldi(Çok tanrıcılık:Politeizm).
         3.basamakta bu görünmez varlıkların tek ve büyük bir iradenin yönetimi altında bulunduğu inancı vardı(Tek tanrıcılık:Monoteizm).
        (2)Metafizik Dönem: Bir soyutlama halidir. Evreni yöneten , artık insana  benzeyen bir varlık değil soyut bir güçtür,soyut bir ilkedir.Bu halde de insan soyutladığı nitelikleri ,soyut iyiliği ,soyut güzelliği ,soyut tanrılığı gerçek varlıklar saymaktadır.Hıristiyan  Avrupa’nın Ortaçağ Comte’un metafizik haline örnektir.
      (3)Pozitif (olgusal) Dönem: Bilim anlayışının oluştuğu dönemdir. Ortaçağın  sonunda başlamıştır. Yeniçağ düşüncesi artık olayları başka olaylarla açıklamaktadır. Bilimsel ilerlemeler , bu hale gelinceye kadar nedeni bilinmeyen bir çok olay ,bilim konuları ile açıklanmaya başlamıştır.
           Psikoloji Tarihinde Köken Mitosu Kavramı
            Psikoloji  tarihinde "köken mitosu" eleştirel  psikoloji  tarihi  yazımı  ile  gündeme  gelmiş  bir kavramdır. Bu  kavram  özellikle  geleneksel  tarih yazımının bugüncü ve kutsamacı anlayışının eleştirisinde kilit bir noktada durmaktadır. Kavramın gelişimini anlatmaya girişmeden önce, kavramın dayandığı teorik arka planı, yani Thomas Kuhn'un paradigmalar düşüncesini ele almak gerekir.
            Thomas  Kuhn'un  ünlü  eseri  Bilimsel Devrimlerin Yapısı (2000), bilim  tarihi ve  sosyolojisi alanlarında oldukça üretken tartışmalara kapı açtı. Kuhn'a göre bilimsel etkinlik birbirini izleyen kriz ve  devrim  dönemleriyle karakterizeydi. Aslında  bilimsel araştırma  bir  puzzle'ı çözmeye benziyordu. Normal bilim dönemlerinde eldeki parçaların nasıl yerleştirileceğini belirleyen  bir  paradigma  egemen oluyordu. Ancak öyle bir an geliyordu ki, hakim paradigma artık puzzle'ın çözümüne uymamaya başlıyor ve özellikle genç araştırmacılar tarafından ortaya atılan ve çözüme daha uygun olan yeni bir  paradigma  eskisinin yerine geçiyordu. Ta ki bu paradigma da çözüm için yetersiz kalmaya başlayarak krize girinceye kadar. Bilim tarihine yönelik çok kaba bir şekilde  özetlediğimiz bu tarz  bir yaklaşım aynı zamanda  bilimin, alanla  uğraşanların  bir kurgusundan ibaret olduğu ve yeni bir kurgulamaya girişmenin de pekala mümkün olduğu yolundaki tezleri de desteklemekteydi.
            Kuhn'un çalışmasında bilim tarihinde devrim - kriz - olağan bilim dönemlerinin belirleyici olduğu  saptaması  kadar önemli  bir diğer nokta da, devrim  ve yeni bir kriz dönemi arasındaki süreci ifade eden olağan bilim sürecinde  hakim paradigmanın nasıl kendi ideolojisini yarattığı sorusudur.
            Kuhn, olağan  bilim döneminde  bilimsel  devrimlerin neden neredeyse  görünmez hale geldiklerini ele alırken, ders kitaplarını "olağan bilimin  yaygınlaştırılması  amacını güden eğitim araçları"  olarak görür. Kuhn'a göre insanların  bilimsel  etkinliğe ilişkin zihinlerindeki "imgeyi" yaratan "yetkili" kaynaklar, bilimsel devrimlerin varlığının üstünü örtmeye çalışır. Burada Kuhn'un ifadesi  bilim içinde üretilen bir tür "ideolojiyi" tanımlar. Ders kitapları bu ideolojinin  yaratıcısı ve genç   kuşağa  taşıyıcısı  konumundadırlar. Böylece ders kitapları bilim dalıyla uğraşanların tarih bilincini budarlar ve saf dışı ettiklerinin yerini başka şeylerle doldururlar.
         Bu  tarz kitaplarda tarih, ancak belirli koşullar içinde yer alır ve belirli de bir işleve sahiptir. Bu işlev  aslında  bilimsel  kesintililiğin  üstünü  örtmekten başka bir şey değildir. Bilim alanında çalışan kişiler ve öğrenciler, "büyük kahramanlara" yapılan bir takım göndermeler  sayesinde "uzun bir tarihsel geleneğe ait oldukları duygusuna kapılırlar. Halbuki onlara bu süreklilik  hissini veren  ve ders kitabından  türetilmiş olan gelenek, gerçekte hiçbir zaman var olmamıştır. Son derece işlevsel   nedenlerden dolayı bilimsel ders kitapları  geçmişteki bilim adamlarının çalışmaları arasından, yalnız kendi metinlerindeki paradigma  sorunlarının anlatımına ve çözümüne katkı sağlayabilecek kısımları aktarırlar. Önceki çağların bilim adamlarını da, kısmen  seçmecilik, kısmen de çarpıtma yoluyla, hep aynı kalan, değişmemiş bir sorunlar dizisi üzerinde çalışmış ve yalnızca  bilimsel kuramla yöntemde meydana gelen son devrimin bilimden saydığı kurallar dizisini benimsemiş olan kişiler gibi gösterirler.”
            Psikoloji  tarihi  çalışmalarına  baktığımızda, yeni, yani eleştirel tarih yazımı giderek etkisini arttırsa da eski tarih yazımı anlayışının da varlığını  özellikle ders kitaplarında ve "olağan bilimin" resmi temsilcilerinin  yazılarında koruduğu görülür. Kuhn'un tezleri bu zıtlığın açıklanabilmesi yolunda bir hayli ipucu vermektedir. Peki ama bu "gelenek yaratma" süreci ya da başka bir ifadeyle "köken mitosu" psikolojinin olağan bilim temsilcileri tarafından nasıl başarılmıştır?
Gordon Allport ve Comte'un Sosyal Psikolojiyi "Keşfi"
                                                                                                                                                                                Psikoloji  tarihiyle  ilişkili olarak köken mitosu kavramını ilk defa 1974 yılında bir sosyal psikolog olan Franz Samelson (1974) ortaya attı. Samelson'un ele aldığı çalışma bir sosyal psikoloji el kitabında yer alan Gordon Allport'un (1968) kısa sosyal  psikoloji  tarihçesiydi. Allport bu yazısında  Auguste  Comte'u sosyal  psikolojinin  kurucusu olarak gösteriyordu ve bu iddiasını Comte'un bilimler hiyerarşisinde en üstte bulunan la morale (ahlak) ile modern sosyal psikoloji  arasında  bulunduğunu  ileri sürdüğü bir paralelliğe  dayandırıyordu. Hatta Allport, Comte'un eğer günümüzde yaşasaydı "ahlak" yerine "davranış bilimi" ifadesini kullanacağını ileri sürüyordu. Allport'a göre Comte kişilere  idiografik bir yaklaşıma izin verecek ama bütün insanlarda neyin ortak olduğuyla ilgili genellemeleri de engellemeyecek bir birey biliminin arayışı  içindeydi. Buradan hareketle de Allport, şu  sorunun,  Comte'un ana sorusu  olduğunu ileri sürüyordu: "Birey nasıl aynı anda toplumun hem nedeni hem de sonucu olabiliyor?" Comte felsefesinin bu sözde "ana sorusu" Allport'a göre modern psikolojinin de meşgul olduğu bir soruydu.
          Oysa  Samelson'un  saptadığı  gibi bu soru Comte'tan  alıntılanmamıştı ve  Comte  hiçbir yerde böyle bir soruyu  direkt   olarak  ifade  etmemişti. Bu soru daha çok Amerikalı bir Comte yorumcusu olan sosyolog De Grange'ın çalışmalarına (1923, 1930, 1931) dayanıyordu ki, Allport De Grange'ı da alıntı  sırasında bir miktar  çarpıtmıştı. Samelson, Comte'tan yaptığı alıntılara  dayanarak Comte'un  gerçek  temel  sorusunun "sempatik  içgüdülerimizin sürekli gelişimi,  egoizmin  alturizme  bağlanması" olduğunu saptıyordu.
            Samelson'un  işaret  ettiği en önemli  nokta Allport'un Comte'u bir bütünlük içinde ele almıyor oluşuydu. Gerek Allport gerekse de De Grange, Comte'un son dönem eseri olan Système de Politique Positive'i kullanıyorlardı, ancak Comte'un son dönemdeki en önemli görüşü olan "insanlık dini" kavramına atıf yapmıyorlardı. Oysa Comte "dinsel düşüncesini, birliğin teorisi yolunda, temel çalışması olan felsefi yaratımının üstüne koyduğunu" söylüyordu.
             Bu  noktada  Samelson şöyle diyordu: "Sorunumuz alıntıların titizliğiyle  ilgili küçük bir sorudan  tarih  yazımının  daha temel bir konusuna  dönüşmüş  bulunuyor. Bu  tür bir  seçme yanlış  yoruma götürür mü? Ya da Allport  açıkça  modası  geçmiş,  bilim  dışı  ve  önemsiz olan materyali beceriyle ayıklayarak, akıllıca, bugün önemli olan tarih parçalarını mı seçmiştir?"
           Samelson'un  direkt  olarak Comte'tan yaptığı alıntılardan da anlaşılacağı gibi, aslında Comte'un "ahlakıyla" (la morale)  davranışçı  sosyal psikoloji arasında herhangi bir ilişki yoktu. Böylesi  bir  ilişki ancak Allport'un seçmeci yöntemiyle kurulabiliyordu.
          Samelson'un  ifadesiyle Allport'un bugüncü ve kutsayıcı yöntemi daireseldir. Zaten bildiğimiz  bir şeyin  tarihte  yeniden  keşfedilmesiyle, doğru olduğunu öğretir. Böylesi bir tarih  anlayışıysa , geçmişin  eleştirel  bir sınanmasına değil bir köken mitosunun yaratılmasına  yol  açar. Bugünkü  bakışı,  büyük bir düşünürün bizim doğrularımızı yüzyıl önce "keşfettiğini", sorularımızın "yıllar öncesine" dayandığını göstererek geçerli ve meşru kılar. Kendi disiplinimize devamlılık etkisi ve bir gelenek sunar. Üstelik Allport'un yaptığı gibi ona bir üst bilim yeri bile verebilir.
          Samelson psikolojinin köken mitoslarıyla ilgili şu saptamayı yapıyordu: "Psikolojinin köken mitosları metafizik ejderhasını öldürüp ampirik bilim bakiresini kurtaran kahramanları, ideolojinin sonunu ilan eden kanun koyucuları kutsar.

                                                               










                                                                KAYNAKÇA
1)TURNER ,Jonart H./ BEEGHLEY, Leonard/ POWERS Charles H. ,Sosyolojik Teorinin Oluşumu ,Sentez Yayınları ,3.Baskı

2)Notes/sosyoloji-sociology/auguate comte –ve-pozitivizm-olguculuk

3) SÖNMEZ ,Prof.Dr Veysel ,Bilim Felsefesi ,Anı Yayıncılık,2008

4)BATUR,Serdar,ViyanaÜniversitesi
,elestirelpsikoloji.org/eleps/eleps/kokenmitosu.html



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder